DEĞERLİ ARAŞTIRMACILAR,
Kongrede en iyi bildiriler seçilmiştir. GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ.
Dear Researchers The best papers were selected at the congress CLICK TO SEE
Bitlis, Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan, köklü tarihi ve doğal güzellikleriyle ön plana çıkan bir şehirdir. Şehrin tarihi, Büyük İskender’in komutanlarından Badlis tarafından MÖ 312’de inşa ettirildiği rivayet edilen Bitlis Kalesi’ne kadar uzanmaktadır. Sasani, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı gibi pek çok medeniyetin egemenliğine giren Bitlis, stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Osmanlı döneminde Diyarbakır Eyaleti’ne bağlı bir sancak olan şehir, Şerefhanoğulları ailesi tarafından yönetilmiş ve hükümet statüsü ile idari bir ayrıcalığa sahip olmuştur. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Bitlis’te 19 Müslüman mahallesi, çarşılar, bedestenler, camiler, hanlar ve 5000’den fazla ev bulunduğunu belirtmiş, şehrin mimari ve toplumsal dokusuna dair detaylar aktarmıştır. 19. yüzyıl kaynaklarına göre şehir, Kürt, Türk, Ermeni ve Süryani gibi farklı etnik grupların bir arada yaşadığı, kültürel çeşitliliği ile dikkat çeken bir yerleşim yeri olmuştur. Bitlis, tarihi boyunca doğal güzellikleri ve kültürel zenginlikleriyle Van Gölü’ne olan yakınlığı sayesinde hem stratejik hem de turistik bir değer taşımış, günümüzde de bu özelliklerini koruyarak Anadolu’nun çok kültürlü ve tarihi mirasını yansıtan önemli bir şehir olarak varlığını sürdürmektedir.
Bitlis Şehir Merkezi
Bitlis şehir merkezi, tarihi dokusuyla dikkat çeken bir yerleşim alanıdır ve geçmişten günümüze ulaşan yapılarıyla adeta bir açık hava müzesi görünümündedir. Şehir, dağlık bir arazi üzerinde kurulmuş olup, dar sokakları ve taş mimarisiyle kendine özgü bir kimlik taşımaktadır. Bitlis Kalesi, şehrin simgesi olup, stratejik bir tepe üzerinde yer almakta ve tarihi boyunca birçok medeniyetin izlerini barındırmaktadır. Kale, savunma amaçlı inşa edilmiş ve bölgeye hakim bir konumda bulunması nedeniyle yüzyıllar boyunca önemini korumuştur. Bitlis şehir merkezinde, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerine ait cami, medrese, han ve hamam gibi yapılar bulunmaktadır. Hüsrev Paşa Camii, 16. yüzyılda Osmanlı valisi Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır ve şehirdeki en önemli Osmanlı eserlerinden biridir. Caminin yanı sıra Şerefiye Külliyesi, Saraçhane Camii, Bitlis Kalesi, Hacı Behiye Camii, El-Aman Hanı ve birçok tarihi mekan şehir merkezinin İslami mimari dokusunu yansıtan önemli yapılardandır. Tarihi bedestenler, çarşılar ve hanlar ise şehrin ticaret geçmişine ışık tutmaktadır.
İhlasiye Medresesi
Hizan Taş Evleri
Hizan, Bitlis’in en dikkat çeken ilçelerinden biri olarak, tarihi taş evleri ve doğal güzellikleriyle öne çıkmaktadır. İlçede, yaklaşık 200-300 yıllık bir geçmişe sahip olan taş ve ahşap malzemelerle inşa edilmiş bu evler, mimari dokusu ve zamana meydan okuyan yapısıyla bir açık hava müzesi görünümündedir. Hizan’ın derin vadilerle çevrili coğrafyasında, yamaçlara kurulan bu çok katlı evler, hem tarihi hem de estetik açıdan büyük bir değer taşımaktadır. Taş ve ahşap direklerle yapılan Hizan evleri, genellikle 2-3 katlı olup, dayanıklılıkları sayesinde günümüze kadar ayakta kalmayı başarmıştır. Bu evler, hem fonksiyonel hem de çevreyle uyumlu bir şekilde tasarlanmıştır. Taş duvarlar, evlerin sağlamlığını artırırken ahşap direkler, iç mekâna sıcak bir atmosfer katmaktadır. Köyler, bu evlerin topluca oluşturduğu nostaljik görüntüsüyle hem yerli hem de yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Hizan'ın taş evleri sadece mimari özellikleriyle değil, aynı zamanda ilçenin bozulmamış doğasıyla da bütünleşerek eşsiz bir manzara sunmaktadır. Özellikle sonbaharda, bölgenin doğal güzellikleri ve tarihi evlerin oluşturduğu renk cümbüşü, fotoğrafçılar ve doğa tutkunları için ideal bir ortam yaratmaktadır. Hizan, tarihten izler taşıyan bu yapılarla hem kültürel hem de doğal bir zenginlik sunarak, bölge turizmi açısından önemli bir potansiyele sahiptir.
Hizan Taş Evleri
Nemrut Kalderası
Nemrut Kalderası, Bitlis ilinin Tatvan ilçesi sınırlarında yer alan ve Türkiye'nin en büyük krater gölüne ev sahipliği yapan volkanik bir oluşumdur. Nemrut Stratovolkanı’nın tepesinde bulunan bu elips biçimli kaldera, doğu-batı yönünde 7500 metre, kuzey-güney yönünde ise 6000 metre genişliğindedir. Deniz seviyesinden 2247 metre yükseklikte bulunan kaldera, volkanik patlamalar ve çökme süreçleri sonucu oluşmuş, eşsiz bir doğal ve jeolojik yapıdır Kalderanın içerisinde 5 göl, sıcak su kaynakları, lav çıkış merkezleri ve mağaralar bulunmaktadır. Bu göllerin en büyüğü olan Nemrut Gölü, 15 kilometrekarelik yüzölçümü ile dikkat çekmektedir. Göl, hilal şeklindeki yapısı ve tatlı su özellikleri ile bölgeye görsel bir zenginlik katmaktadır. Göl çevresindeki dik yamaçlar, çarpıcı jeolojik yapıları sergilerken, kalderanın doğusunda yer alan Ilıgöl, sıcak su kaynaklarına sahip olmasıyla öne çıkmaktadır. Ilıgöl’ün su sıcaklığı kış mevsiminde 40°C’ye, yaz mevsiminde ise 60°C’ye kadar ulaşır ve romatizma gibi hastalıkların tedavisi için ziyaret edilmektedir. Jeolojik olarak Nemrut Stratovolkanı, bazalt ve andezit gibi volkanik kayaçlardan oluşmuş ve Kuvaterner dönemde aktif olan genç bir yanardağdır. Nemrut, 1441 yılında gerçekleşen son patlamasıyla günümüzde "uyuyan" aktif volkanlar arasında sayılmaktadır. Kalderada halen sıcak gaz çıkışları ve termal kaynaklar bulunması, dağın volkanik olarak tamamen sönmediğini göstermektedir. Nemrut Gölü’nün suları tatlı, berrak ve içilebilir özelliklere sahiptir. Ayrıca gölde balıkçılık yapılabilir seviyeye ulaşmış olan aynalı sazanlar, biyolojik çeşitlilik açısından bölgeye katkı sağlar. Ilıgöl, mineral açısından zengin sıcak sularıyla termal turizme potansiyel sunmaktadır. Göl çevresindeki sıcak buhar mağaralarının ise astım, bronşit ve romatizma gibi hastalıklara iyi geldiği belirtilmektedir. Nemrut Kalderası, çevresindeki zengin volkanik topraklar ve mikroklima özellikleri ile dikkat çeker. Bitki örtüsü bakımından fakir olmasına rağmen, burada Akdeniz florasına ait bitki türlerinin varlığı gözlemlenmiştir. Yağış oranlarının yüksekliği ve yıllık sıcaklık ortalamaları (5.7°C), kalderanın serin ve nemli bir iklime sahip olduğunu göstermektedir. Nemrut Krateri, kar yağışının yoğun olduğu bir bölgede yer almakta ve bu durum bölgenin doğal yapısını şekillendirmektedir.
Nemrut Kalderası
Ahlat Selçuklu Mezarlığı
Bitlis’in Ahlat ilçesinde bulunan Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı, tarihi ve sanatsal açıdan büyük öneme sahip bir açık hava müzesidir. 210.000 metrekarelik geniş bir alana yayılan mezarlık, Türk-İslam mezarlıkları arasında büyüklük açısından dünyada üçüncü, Türkiye’de ise birinci sırada yer almaktadır. Anadolu’nun kapısı olarak bilinen Ahlat’ta yer alan bu mezarlık, Orta Asya Türk kültürü ile Anadolu Türk-İslam sanatının sentezini yansıtan eşsiz bir tarihi yapıdır. Mezarlık, XII. yüzyıldan XVI. yüzyıla kadar tarihlenen, şahideli sandukalı ve akıt tipinde mezar taşlarıyla dikkat çekmektedir. Bu mezar taşları, dönemin ilim, sanat, din ve kültür insanlarına, zanaatkârlara ve mutasavvıflara aittir. Mezarlığın en dikkat çekici bölümlerinden biri "Kadılar Bölümü" olup, bu bölümde ilmi ve dini şahsiyetlerin mezarları bulunmaktadır. Mezar taşları, üzerlerindeki süsleme ve yazıtlarla birer sanat eseri niteliğindedir. Taşların doğu yüzlerinde medfun kişinin kimlik bilgileri, mesleği ve geldiği yer gibi bilgiler bulunurken; batı yüzlerinde sanatkârın adı, Kuran-ı Kerim’den ayetler ve bitkisel, geometrik, mukarnas süslemeler yer alır. Orta Asya Türk kültürünün simgelerinden olan çift başlı ejder motifi de mezar taşlarında sıklıkla görülmektedir. Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı, XIII. yüzyılda İslam dünyasının önemli kültür, ilim ve sanat merkezlerinden biri olan Ahlat’ın, Türk-İslam medeniyeti içindeki yerini ve önemini yansıtmaktadır. Anadolu’nun kapısının Türklere açıldığı 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra, Ahlat stratejik bir üs olmuş ve Selçuklu döneminde “Kubbet-ül İslam” unvanını kazanmıştır. Mezarlık, Orhun Abideleri’nin Anadolu’daki devamı olarak kabul edilmekte ve Türk kültürünün bu coğrafyadaki köklü varlığını belgelemektedir. Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı, günümüzde yerli ve yabancı ziyaretçiler tarafından ilgi gören bir kültür ve tarih merkezi olarak önemini korumaktadır. Mezar taşlarının üzerindeki detaylı işlemeler, ziyaretçilere Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan Türk tarihinin sanat ve kültür anlayışını sergilemektedir. Mezarlık, yalnızca bir tarihi alan değil, aynı zamanda Anadolu’nun tapusu olarak adlandırılan bir kimlik ve medeniyet mirasıdır.
Ahlat Selçuklu Mezarlığı
Tatvan Sahili
Tatvan Sahili, Van Gölü’nün kıyısında doğal güzellikleri ve modern düzenlemeleriyle dikkat çeken bir cazibe merkezidir. Yaklaşık 7 kilometrelik uzunluğu ile Van Gölü kıyısındaki en geniş sahil şeritlerinden biri olan Tatvan Sahili, hem ilçe sakinleri hem de çevre illerden gelen ziyaretçiler için popüler bir rekreasyon alanıdır. Tatvan Sahili, “Sahil Düzenleme Projesi” kapsamında gerçekleştirilen dolgu çalışmaları, ışıklandırma, yürüyüş yolları ve peyzaj düzenlemeleri ile çağdaş bir görünüme kavuşmuştur. Sahil boyunca uzanan yürüyüş ve bisiklet yolları, spor ve doğa tutkunları için ideal bir ortam sunmaktadır. Tatvan Sahili, Van Gölü’nün masmavi sularıyla birleşen geniş kumsalları ve yemyeşil park alanlarıyla ziyaretçilere doğa ile iç içe bir deneyim sunmaktadır. Van Gölü’ne özgü olan ve gölde yetişen inci kefali balığı, sahildeki restoranlarda tadılabilecek yöresel lezzetlerden biridir. Tatvan Sahili, yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktası haline gelmiştir. Sahil boyunca düzenlenen etkinlikler, festivaller ve konserler, bölgenin sosyal hayatına renk katmaktadır. Özellikle hafta sonları Tatvan’a akın eden ziyaretçiler, sahilde yürüyüş yapabilir, piknik alanlarında vakit geçirebilir veya gölde tekne turlarına katılarak çevreyi keşfedebilir. Tatvan Sahili, yalnızca bir tatil ve dinlenme alanı değil, aynı zamanda Van Gölü’nün doğal güzelliklerini keşfetmek için bir kapıdır. Gölde yapılan su sporları, tekne turları ve balıkçılık gibi aktiviteler, sahilin turistik cazibesini artırmaktadır.
Tatvan Sahili